20 Şubat 2011 Pazar

Alakasız kasım

Bir oda dolusu nereye gideceğini bilmeme haliyle uyandım. Belki de uyanmadım hala uyuyorum. Geceden kalma şişeler odanın zemininde dans ediyorlar. Fonda garip ama büyülü bir müzik var. Kim açtı bu müziği belki ben açtım belki de sen. Sen açtıysan nerdesin şimdi. Renkli ufacık bir şişe oldun da şişelerle mi dans ediyorsun yoksa. Hala uyuyorum sanırım. Müziğin sesi git gide artıyor. Kendimi sana anlatmam için elfce konuşmalıyım. Oysa ben elfce ismimin ne olduğunu bile bilmiyorum. Bir yerden başlamak gerek. Kulağıma notalar balıklama atlıyorlar. Elimi kaldırıp şişenin birinin sorduğu soruya takılıyorum. “Neden dün doluyduk şimdi boşuz?” “Hımm sanırım her şeyi tüketmekte üstüme yok. Sizde arada kaynamış olabilirsiniz”. Kasımda herşey tükenir. Bu kasım ayı çok dengesiz, kendini bilmez, ne olduğuna karar veremez bir haldedir hep. Bir şeyler var ama iyi mi kötü mü olduğuna karar veremezsiniz ya da hava sıcak mıdır yoksa soguk mu hiç bilemezsiniz. Kasımlarda zakibe başkadır demişti bir arkadasım. Evet kasımlarda zakibe başka. Kasımlardan nefret ediyorum. Ama bir yandan da sadece bir sebepten dolayı kasım ayına aşık olabilirim bir anda. Diyorum ya kasımlar her zaman dengesizdir. Elini uzatır ama diğer eli gizliden gizliye yumruk halini almıştır ve sizin bir hatanızı beklemektedir. Baaam. Hanimiş burnu, yere mi düşmüş, yumruk ağır mı gelmiş? Hem omuzlarımdaki kasıntı halini hem de bu iğrenç hastalığı da  kasıma bağlıyorum. Geçen sene kasımı bu kadar seveceğimi ve ondan bu kadar nefret edeceğimi söyleselerdi inanmazdım. Anlamsız bir sevgi. Hani muz kabuğuna basınca düşeceğinizi bir çok defa bir yerlerden görmüşünüzdür ama yine de ona basasınız gelir. Acaba gerçekten kayıp düşer miyim diye? Evet sağlam bir şekilde basarsanız ve özellikle kasımdaysanız kesin düşüp kafanızı patlatırsınız (kıçınızı kırmanız da muhtemel). Kasım muzları ne alaka diye düşünürken. Aralığı bekliyorum şişelerle sen dans ederken...

3 Eylül 2010 Cuma

Bir süredir düşünce sucu işliyorum.Düşüncelerim karmaşık, karanlık, cıkılmaz sokaklardan kaçmaya çalışan suclular gibi. Beynimin labirentlerinde her düşünce başka biriyle karşılasıyor birbirlerini umursamadan tokatlıyorlar. Kagıttan mendiller sallıyorlar her gidenin ardından. Rengarenk kagıttan mendiller. Bazıları kullanılmıs baska bir cıldırıs anında. Çıldırıs mendili 1 kırmızı, çıldırış mendili 2 mavi... hangi renkteki mendili sececegime takılıyorum bu seferde. Sec işte di mi birini ne farkeder ki? mendil mendildir. Ama olmuyor işte.labirent fazla demiştim ya mutlaka bu konu da o labirentlerden birine hapsoluyor. Dünya bu değil aslında gördügümüz sadece kalıplaşmış şeyler. Görülmeyenin ötesini görmek önemli. İşte gördüklerim suanda hiç iyi değil. Kapılar kapanıyor evet ama yeni kapıların acıacagını göremiyorum. Vazodaki çiçeklerin güzelliğini degil de koparılırken nasıl canlarının acıdıgını düşünüyorum. Kuşların ne kadar özgürce uctuklarını degil de; nasıl böyle ucarken yorumadıklarını düşünüyorum.
Ama diger taraftan da bedenimi, ruhumu ayakta tutan bir şey var içimde. Hiç kaybetmedigim ve hiç bir zaman kaybetmeyecegim. Bir çocuk var hiç büyümeyen. Çocuk hayalleri ile yaşayan, insanların ne kadar kötü olabileceklerini bilmeyen bir çocuk bu. Tüm güzel şeyleri biriyle paylaşmak isteyen bir çocuk. Hani bir pamuklu sekeri görse pembesine asık olabilecek bir veletim aslında.
peki ne oldu neden bu karamsarlık,üzüntü,bir boşluk hissi...

28 Ocak 2010 Perşembe

Can havliyle kaltım soguk mezarımdan
Çürüyen yerlerimi kontrol ettim
Ne kadardır yolunu kaybetmiş bir ölüydüm bilmiyorum
bir çürük iki çürük üç çürük
Neyse azmış diye sevindim
daha yaşanacak cok sey var
çürümemişsin tam olarak
Elimde bir kurtcuk var
zannedersem bugun ki yemegi benden
sadece bugunmuydu
hayır hayır
hayatı boyunca yeterdim ona
Kalkmak zormuş öldügünü bile bile
yaşamak zormuş hayat seni
pas gecmişken
Ellerim sabah ayazında donmaya yüz tutmuş bir kus gibi
titriyor
etraf karanlık
Dirilirken bile geceyi secmem garip
niye gündüz dirilmedim ki
yeni bir gün yeni umutlar
olmuyor beceremiyorum
yeniden mezarıma mı dönmeliyim
usulca kimseye caktırmadan
içimdeki cellat bile dönme diyor
dönme o soguk mezara
belki de zevk alıyor benim acı cekmemden
kanatlarımı yokluyorum
hala yerlerindeler
bir tüy düşürüyorum
ve hala yasadıgımı anlıyorum
ayaklarım tutmuyor
yeni dogmuş bir ceylanın acemiligi üstümde
yürüyemiyorum
ama koşuyorum
koşuyorum yeni dogacak güne
koşuyorum yaşanmadık ne varsa gelecege
koşuyorum bir karanlıktan sensizlige

25 Ocak 2010 Pazartesi

Raptiyeler raptiyeler
raptiye cenazesi kendime verebildiğim
bu kadifesi en siyah,kaleleri zapt edilmiş havada
kendime verebildigim
her anıya,her sensizlige cakılmış
çığırtkan,arsız ufacık bir raptiye
göz kapaklarından asılmış tüm havaya sokak lambaları
beni görmüyorlar,gölgemi bilmiyorlar
tan yerinden,tam yerinden vurulmuş bir kimsesizlik
sandıkları
sadıklara koyulmuş,kapatılmış tüm mutlu fotograflar
bir parmagım benimle
kendini gözüme sokmak istercesine yanımda
seviyorum kendini arasıra
kura kura
seviyorum
sevmese de seviyorum işte.
cümleleştirilmiş bir parmak
cümleleştirilmeye zorlanmış
kızgın,üzgün ve sapkın
parmak savaşlarını hep kaybeden
cünkü baş parmak değil o
becerememiş zaten
sayfalar karıştırmış,en güzel tene dokunmuş
ama ben burdayım diye ne kendini gösterebilmiş
ne de bir soru sorabilmiş
çünkü o parmak değilmiş o
sercenin yanına yapıştırılmış
o ufak parmağa göz kulak olmuş
orta parmagın asiligine göz yummuş
terbiyesiz hareketler ogrenmesin diye sercenin gözünü yummuş
bağlılık parmagıydın hani
bağlayamadın di mi
usulcu sevdim saclarını
üzgün, suclar bakışlarını görmemezlikten geldim
saklanma utanma istenmedin diye
gururlu ol,başın dik oldun dedim
kaldırdı kafasını usulca
kırılsaydım ya da kopsaydım
gururlu ölseydim diyebildi...

23 Ocak 2010 Cumartesi

sadece gecen dünlerden gelen bir gazete sayfası getirdi seni bana
cok eskiydi cok kirlenmişti
biri üstüne bardagını koymuştu
izi kalmıştı köşesinde sararmış
bir digeri üstünü karalamıştı
sıkıcı bir konuşma anında mutlaka
digeri bir parcasını koparmış sallanan masanın ayagına koymuştu bilinmez
ama ne kadar yoketmeye calışsalarda
bana en temiz, en okunmadık,en yırtılmadık
yeri kalmıştı
aldım, katladım cebime koydum
her yere geldi benimle senden habersiz bir çare
kirletmedim,yırtmadım
cerceveletip duvarıma asacaktım
duvar kıyamadı senle beni ayırmaya
sadece tasıdım kalbime en yakın en ulaşılmaz yerde
yıllarca
simdi okunmuyor yazıları
şimdi silindi resimleri
ben ezberlemişim seni
her köşeni
o okuyamaz seni
bilimez derinlerini
bir ben okurum
bir ben inerim her mevsim
kuyundan ilk suyu bir ben tasıma doldurur içerim.

22 Ocak 2010 Cuma

öylesine...

yine bilmiyorum
ne cok sey bilmiyormusum
en azından bilmedigimi biliyorum
kanmaya meyilliymişim kanarken devrilmişim uçmuşum meyilden
sapmışsım kendimden
bir bakmışım bakmışım
evet sadece bakmışım
görmemişim
yolda dilenen bir körmüşüm
gözlerimi vermişim kör küçük bir kıza
ne iyi etmişim
o görmüş benim yerime yoldan gecen kırmızı arabayı
sadece kırmızı arabayı görmemiş camının kırık oldugunu
içinde ağlayan kadını, sinirli adamı görmüş
ben ne görebilirdim sadece
arabayı.
kırmızı ne demek bile bilmeden arabayı görürdüm.
düş düş hangi düş?
düştügün düş
ben görmedim duymadım ve inan bilmiyorum deyip
kactıgın düş
kacarken kırdıgın, vurdugun,sakladıgın
ardına bakmadıgın hani
ödlek bir tavuk gibi tüylerini bıraktıgın
sonrada tüylerimle mutlu olsunlar dedigin
salagı oynadıgın.
cok iyi oynadın salagı aferin
okulda alamadın 5 yıldızlı pekiyi
simdi al kurdaleli karneni
sok kalbine ve kac yine
ben kactıkca saplandı dagınık bir rüzgar beynime
gectigim sokakların adını değiştiriyorum kendime
dönüyorum dönüyorum bir elim kula dönmüş bir elim Allaha yakın
döndükce biliyorum döndükce görüyorum
kac tellak temizler bir kese atıp bu dünyanın kirini
kac defa kırklanır tüm bu birikimden uzak darmadagın benlikler
kaç defa tövbe ettik kaç defa bozduk
Geldik yine baş köşeye oturduk...

21 Ocak 2010 Perşembe

...

Hadi bulalım su kaybettiklerimizi.Nerdeydi diye bir düşünelim.Nereye koymuştum ve nerde unutmustum. Çok karanlıktı göremiyordum, bulamıyordum.Yalan. Aydınlıktı işte ama nereye koymuştum, nereye saklanmışlardı benden kaçıp. Darmadagın ev, gidişinle her şeyi kırdım döktüm dağıttım, evde sağlam bir yeri kırılmadan duran sadece ben kaldım. Sehpanın bacagını kırdım. Tüm gün evde topalladı.saramadım kırdıgım bacagını. Ne alçım vardı ne sargı bezim.Sarsaydım da eskisi gibi koşabilecek miydi evin içinde. Hayır. O zaman topllamalıydı dört nala. Duvarda bana kırgın kırgın bakan aynaya baktım, dün gece kırdım onun kalbini, eline verdim. Kanlar akıyordu kırılmış her parçasından. Her parcada lanetlenmiş gibi suratıma bakan o kişiyi gördügümde, bir kez daha yıkıldım. Bu ben miydim? Hayır değildim.Her parcada hayatımdan bir ben. Kimi gülüyor kimi aglıyor kimi susuyor kimi çığlık çığlıga. Alıyorum sopayı veriyorum cam parcalarında duran en sinirli bana. Vur diyorum vur hadi .Acımayacak biliyorum çok sinirli bana,gecmişten kalma acı bir münasebetimiz var onunla.Affedemiyor beni. Kaldırıyor sopayı acımadan vuruyor aynanın karsısında duran bu üzgün insana. O anda kafamın dagıldıgını hissediyorum. Ama ne kan var ne de kırık. Sopanın kafama carpması ile düşüncelerim,hayallerim ve geçmişim parca parca dağılıyor etrafa. Bir kısmı duvara yapışıyor bir kısmı havada gözlerimin önünde uçuşuyor. Yine olmadı yapamadın di mi? der gibi bakıyorum sinirli bana. Acıysa acı işte bu kafanı patlatmaktan daha iyi der gibi bakıyor o da bana. Bir süre bakışıyoruz, susuyoruz. İçimizdeki tek ortak nokta aglamamız oluyor o anda. Gözyaşları kırıklardan süzülüp gözlerime doluyor.Dolan yaşlar gidecek uzak bir yerler yar arıyor yeşili en yeşil daglarda, mavisi en mavi gökyüzünde. Duramıyor gözlerimde, utanıyor yanaklarımdan akmaya. Oysa nekdar severdi yanaklarımı,öperdi her gece yatmadan önce. Artık o bile öpmüyor kacıyor benden. Yazdım acıklı sonumu bekliyorum. Ne demiştin "sonu olmamış bence". "fazla mı mutlu bitti sence" "evet biraz daha hüzünlü biterebilirlerdi daha etkili olurdu". Bu sefer bizim elimizdeydi nasıl bitecegi. Fazla mı hüzünlü oldu bee buda.Neyse tam istedigin gibi şimdi herşey sonumda.Kahvede bol şekerli, filmde en hüzünlü son, yeryüzünde yagmur, ruhunda iyi biri...