3 Eylül 2010 Cuma

Bir süredir düşünce sucu işliyorum.Düşüncelerim karmaşık, karanlık, cıkılmaz sokaklardan kaçmaya çalışan suclular gibi. Beynimin labirentlerinde her düşünce başka biriyle karşılasıyor birbirlerini umursamadan tokatlıyorlar. Kagıttan mendiller sallıyorlar her gidenin ardından. Rengarenk kagıttan mendiller. Bazıları kullanılmıs baska bir cıldırıs anında. Çıldırıs mendili 1 kırmızı, çıldırış mendili 2 mavi... hangi renkteki mendili sececegime takılıyorum bu seferde. Sec işte di mi birini ne farkeder ki? mendil mendildir. Ama olmuyor işte.labirent fazla demiştim ya mutlaka bu konu da o labirentlerden birine hapsoluyor. Dünya bu değil aslında gördügümüz sadece kalıplaşmış şeyler. Görülmeyenin ötesini görmek önemli. İşte gördüklerim suanda hiç iyi değil. Kapılar kapanıyor evet ama yeni kapıların acıacagını göremiyorum. Vazodaki çiçeklerin güzelliğini degil de koparılırken nasıl canlarının acıdıgını düşünüyorum. Kuşların ne kadar özgürce uctuklarını degil de; nasıl böyle ucarken yorumadıklarını düşünüyorum.
Ama diger taraftan da bedenimi, ruhumu ayakta tutan bir şey var içimde. Hiç kaybetmedigim ve hiç bir zaman kaybetmeyecegim. Bir çocuk var hiç büyümeyen. Çocuk hayalleri ile yaşayan, insanların ne kadar kötü olabileceklerini bilmeyen bir çocuk bu. Tüm güzel şeyleri biriyle paylaşmak isteyen bir çocuk. Hani bir pamuklu sekeri görse pembesine asık olabilecek bir veletim aslında.
peki ne oldu neden bu karamsarlık,üzüntü,bir boşluk hissi...